Abana:
‘YEŞİLLE MAVİNİN BULUŞTUĞU YER’

<center> Abana: </center><center><font color=’blue’>‘YEŞİLLE MAVİNİN BULUŞTUĞU YER’ </font></center>

                                                                                                                                                                                  Betül ALAKENT

Kastamonu’nun şirin ilçesi Abana, yeşil ile mavinin buluştuğu noktada karşılıyor sizi. Rüzgârın fısıltısını duyduğunuz Abana’da dünya biraz yavaşlarken gökyüzü daha da genişliyor

Kastamonu‘nun kuzey ucunda, denizin ve ormanın ellerini usulca birleştirdiği yerde, zamanın ağır ağır aktığı küçük bir ilçe gizlenmiş: Abana. Bu yolculuk, yalnızca bir coğrafyaya değil, aynı zamanda insana, zamana ve sessizliğe yapılan bir yolculuktu. Abana‘ya adımımı attığım an, her şey bir başka ritimde işlemeye başladı. Sanki dünya biraz yavaşladı, gökyüzü biraz daha genişledi, kalbimse çoktandır unuttuğu bir ritmi yeniden hatırladı.

Abana‘nın kıyısı boyunca yürümeye başladığımda, 11 kilometreyi bulan sahil şeridi sadece bir yol değil, adeta bir düşünce akışı gibi uzanıyordu önümde. Ayaklarım kumda iz bırakırken, içimde de hatıralar yankılanıyordu. Dalgaların usul dokunuşu, ruhumda bir tür arınma hissi bıraktı. Gökyüzüyle göz göze gelen masmavi deniz, bazen durgun bir şiir, bazen de öfkeli bir roman gibi… Ama her hâliyle büyüleyici.

Bir sonraki durak, doğanın en sessiz sırlarını fısıldadığı bir yer: Hacıveli Kanyonu. Ağaçlar burada birbirine yaslanmış, dallarıyla gökyüzüne, kökleriyle geçmişe tutunuyorlardı. Patikanın her adımı, insanın içine işleyen bir yalnızlık ve aynı zamanda bir bütünlük duygusu uyandırıyordu. Kanyonun serinliği yalnız bedeni değil, zihni de dinlendiriyordu. Ve o an anladım: Bazı yerler sadece seyredilmez, hissedilir.

Kanyonun ardından Hacıveli Koyu‘na vardım. Dalgaların tarih boyunca korsanlara sırdaşlık ettiği bu koyda, sessizlik bile anlam taşıyordu. Siyelik Kayalıkları’nın üzerine çıktığımda ise, Karadeniz tüm görkemiyle gözlerimin önündeydi. Uçurumun ucunda dururken, insan kendini hem küçücük hissediyor hem de evrenle aynı hizaya geldiğini sanıyor. Rüzgâr kulaklarıma Hititler’den kalma efsaneleri fısıldarken, kayalarda şekil bulan at başları, kanatlar ve kırık zaman parçaları geçmişle şimdi arasında bir köprü kuruyordu.

İlçenin merkezine dönerken, Abana Kent Müzesi ve Abana Müzesi beni geçmişin koridorlarına davet etti. Her bir eşya, her bir gazete kupürü, unutulmuş bir hikâyenin anahtarı. Abana sadece bir doğa cenneti değil, aynı zamanda bir hafıza mekânı. Ve sonra… Geri dönüş vakti geldi. Abana, sadecebir rota değil, artık yüreğimin içinde de bir yer edinmişti. Giderken geride sadece kumda ayak izlerimi değil, kalbimin bir parçasını da bırakmış gibiydim…

                                                                               Betül ALAKENT (Sabah.Gazetesi, 3 ağustos 257

Etiketler