Muharrem SAKA İLHAN ŞEKERCİ
İlhan Şekerci deyince bir sevgi kaplar insanın içini.
Onun temiz kalpliliği, dürüstlüğü, açıksözlülüğü, sevimli yüzü, doğal yapısı gelir gözlerimizin önüne.
Şöyle hatırlamaz mıyız onu: Şekerci dükkanının önünde ayakta dikiliyor. Bir bacağının üzerine vermiş ağırlığını, diğer bacağı biraz önde ve dizden biraz kırık. Bir kolunu, öteki kolunun altına destek yapmış, işaret parmağı dudaklarında, düşünür gibi güler yüzüyle dinliyor. Eğer hoşuna gitmişse konu, sevinçle ellerini ovuşturuyor…
Abana’nın en renkli simalarındandır İlhan Şekerci.
1945 Abana doğumludur. Zamanın önemli esnaflarından (1911 doğumlu) Şekerci Mustafa Şekerci’nin küçük oğludur. Ağabeyi Mahmut Şekerci, Ablası Emine Demirtaş, çok sevdiği Eşi Dilber Şekerci’dir (Demirbaş).
Baba Mustafa Şekerci, İzmit’te küçük yaşlarında öğrendiği şekerciliği Abana`da açtığı dükkanında sürdürür. Ürettiği lokum, badem ezmesi, halka şekeri, akide şekeri, kızamık şekeri, mevlit şekeri, gül reçeli, gül şurubu Abana ve çevresinde oldukça ünlüdür. Onun gül şurubu kahvehanelerde suyla karıştırılıp içecek olarak satılır. Şekerlerini «Fantezi Muhtelif Şekerlemeler – Mustafa Şekerci – Abana» kaşeli kutularda pazarlar. En büyük yardımcıları, Oğulları Mahmut ve İlhan ile Eşi Cemile`dir.
Yıllar içinde her sektörde olduğu gibi şekercilikte de hazır ürünler çoğalınca işleri azalmaya başlar. Dükkanın bir bölümüne tuhafiye, daha sonraki yıllarda bakkaliye de eklenir. Yıllar geçer, yaşlar ilerler… Mustafa Şekerci’de alzheimer hastalığı başlar. Birkaç yıl sonra da ölür. Dükkanı eşi Cemile ve İlhan Şekerci yönetmeye başlar. Mahmut Şekerci, Abana Belediye Başkanı seçilir.
İlhan Şekerci dükkana yardım ederken, Meteoroloji Abana Şubesi sorumlusu olarak da çalışır. Yenicami`nin altlarındaki kumsalda kurulu meteoroloji ölçüm istasyonuna günde üç kez gider ve aldığı verileri kayda geçirir. Bunları ayda bir Ankara`ya rapor eder. Yıl sonunda da yıllık rapor defterini postalar. İzinli olduğu günlerde veri tutma işini yeğenleri Tevfik ve Fatma Şekerci yapar. Beyaz çitle çevrili bu küçük sevimli ölçüm istasyonunda termometre, barometre, rüzgar gülü, yağmur ölçüm kabı bulunur.
İlhan Şekerci’yi görenler hemen hava durumunu sorar. Eldeki kısıtlı verilerle tahmin için zorlanan İlhan Ağabey, kendi deneyimleriyle, biraz da soranların beklentileri yönünde cevaplar verir. Mevsim yaz ise güzel hava ve deniz beklendiğini bilir, “Yarın hava şahane”, eğer mevsim kış ise kar beklendiğini bilir, “Kar gelecek” öngörüsünde bulunur. Bunlar bazen tutar, bazen de tutmaz. Tutmayınca bu kez İlhan Ağabey`e takılmalar, şakalaşmalar başlar. İlhan Ağabey önce sessiz bir süre düşünür, sonra da o sevimli gülüşüyle açıklamalar yapar. Hele bıldırcın avına çıkılan gecelerde… İlhan Ağabey de bıldırcın avını kaçırmayanlardandır. Bıldırcın avı için hafif yağmurlu bir hava beklenir. Bu yüzden sıkça ona tahmin yaptırılır arkadaşlarınca. O da gökyüzüne bakar… Bakar… Ve ‘Bir saat sonra yağmur gelir‘ der. Bazen tutar, bazen bir saat sonra gökyüzü yıldıza bezenir. Artık takılmalar başlar…
İlhan Ağabey‘in şekerci dükkanının önüne park ettiği arabası da var. İlk arabası Murat 124. Sonrasında kavuniçi Renault 12 TS. Abana`daki meteoroloji şubesi kaldırılınca Bozkurt`taki şubeye atanır. Arabasını yeni görev yerine gidip gelmek için kullanırken, arada taksi olarak da kullanır. Arabasının içini dışını sık sık temizler, kokular sıkar. Hatta bazen abartıp; “Şöyle bir alet olsa, arada bir kendisi fısss diye kokuyu yaysa, ne iyi olur” der…
Bütün etkinliklere katılır. Nerede bir etkinlik varsa İlhan Ağabey orada yerini alır. Abana’nın sevincini üzüntüsünü derinden yaşar. Olumlu şeylere elini sevinçle ovuşturarak, olumsuz şeylere de epeyce söylenerek tepki verir. Söyleceklerini açıkça ortaya koymaktan çekinmez.
O tam bir Abana sevdalısıdır…
Kendisinin de bir zamanlar formasını giydiği Abana Gençlerbirliği’nin hiçbir maçını izlemeyi kaçırmaz. Deplasman maçlarının hepsinde kesinlikle vardır. Bu arada koyu Beşiktaşlı olduğunu da belirtelim!
Babası ve ağabeyi gibi sesi güzeldir. Şarkı söylemeyi sever. Yazları çay bahçelerindeki gece eğlencelerine zaman zaman sesiyle renk katar. Eğlenceyi, düğünü, bayramı, sever. Çok mutlu olur. Modern, çağdaş ortamlara bayılır. Gezmeyi çok sever. Avrupa’yı görmeyi, hatta parası olduğunda dünya turu yapmayı ister. Bu yüzden de her ay Milli Piyango Bileti alır. Büyük ikramiye çıkınca neler yapacağının düşünü kurar özenle. Güzel giyinmeyi de sever. Hele küçük bir de övgü alırsa mutluluğu doruğa ulaşır. Kısaca o yaşam doludur…
Ona takılmayı seven arkadaşları var. Şekerci dükkanına komşu Kunduracı Nihat Makaracı var örneğin. Yine, Şevket Yazkan var… Şakalar hiçbir gün eksilmiyor.
İlhan Ağabey‘in arabasının vites kolu biraz arızalı demek ki, kolayca çıkartılıp takılabiliyor. Bu durumun farkına varan arkadaşları bunu eğlenceye çeviriyorlar. İlhan Ağabey‘in orada olmadığı bir anda, arabanın vites kolunu çıkarıp bir yere saklıyorlar. İlhan Ağabey gelip arabaya binince vites kolunun yerinde olmadığını anlıyor ve inip başlıyor soruşturmaya. Nihat Makaracı’ya ve orada bulunanlara soruyor öncelikle. “Verin şunu ya, işim var” diyor yalvarır gibi. Kendisi de bu duruma önce gülerek yaklaşsa da süre uzadıkça kızmaya başlıyor. O kızdıkça bu işi yapanlar eğleniyor.
Bir keresinde arabasının eksozuna patates sıkıştırıyorlar. İlhan ağabey çok söyleniyor…
Bazen bir iki kadeh rakı içmeyi de seviyor. Yine böyle bir akşamda onu komşusu Bolulu Osman Usta‘nın lokantasında oturduğunu gören birkaç genç hemen fırsatı değerlendiriyor. Murat 124`ün arka tamponundan biraz kaldırıyorlar ve dingilin altına taş yerleştirip bekliyorlar. Neşeli bir şekilde, durumdan habersiz arabaya binen İlhan Ağabey gaza basıp duruyor ama araba hareket etmiyor. Çünkü arka tekerlekler yere değmiyor, boşta dönüyor. Çaresizlik içindeki İlhan Ağabey‘in yanına gelen gençler bu kez “yardım edelim İlhan Ağabey. Sen tak vitese, bas gaza” diyorlar. Arabayı itip taştan atlatıyorlar ve araba tam gaz uçak gibi ileri fırlıyor. İlhan Ağabey biraz ilerde durup mutlu bir şekilde gençlere teşekkür ediyor ve tutuyor evinin yolunu…
Bir sohbetimizde bana anlattı… Bir gün arabasıyla Bozkurt yönünden Abana`ya gelirken Tornacı Ahmet`in dükkanının önünde park etmiş bir aracı sollamak ister. Fakat karşı yönden gelmekte olan bir başka aracı görünce yavaşlamak için frene basar ama frenin boşaldığını ve tutmadığını fark eder. “Eyvah! dedim. Baktım karşıdan gelmekte olan da taksisi ile bizim Şoför Kadir Can. Selektör yapıyorum, elimle kolumla gelme, gelme! diye işaretler yapıyorum. Öyle bakıyor, hala üzerime geliyor. Bir şeyler olacağını anladım, ellerimle gözlerimi kapadım. Bir çatırtı koptu! Araba durdu. Dışarı çıktık. Eeee, sen ne yaptın? Suçlusun! diyor. Ben de dedim ki; Valla ben sana o kadar işaret yaptım gelme diye, kaç yıllık otobüs şoförüsün ama hala anlayamıyorsun. Ben suçlu muçlu değilim! Kusura bakma, ne yaparsan yap dedim. Öylece yüzüme bakakaldı. (Burada yine o sevimli gülüşünü yapıyor) Herkes kendi arabasını tamir ettirdi.
İlhan ağabey 1998 yılı deniz şenliklerinde gün boyu etkinlikleri izliyor, mutlu oluyor. Hele limanda konukYelken Kulübü‘nün gösterilerini izlerken ellerini her zamanki gibi coşkuyla ovalayıp duruyor. Gece de Beyazsaray önünde verilen konserde Yılmaz Morgül`ü en önlerde dinlerken çok eğlendiği, mutlu olduğu görülüyor. Hiç oturmuyor, hep ayakta! Elleriyle, kollarıyla bir orkestra şefiymiş gibi şarkılara eşlik ediyor…
O gecenin sabahında Abana halkı İlhan Ağabey‘in ölüm haberiyle sarsılıyor. Çarşıya çıkınca Ağabeyi Mahmut Şekerci’nin yaşlı gözlerinde aslında tüm Abana’nın göz yaşını görür gibi oluyoruz.
Dükkanı Annesi Cemile Abla yalnız işletmeyi sürdürüyor. Birkaç yıl sonra büyük oğlu Mahmut Şekerci’nin de ölümünü yaşıyor…
Belden lastikli uzun siyah eteği, sırtında el örgüsü yeleği, başında beyaz bürüsüyle, uzun boylu, zayıf yapılı Cemile Abla, dükkanı açmaya devam ediyor. Kocası Mustafa Şekerci’nin vasiyetinin bu olduğunu söylüyor hep.
Bazen Harmasun Mahallesi‘ndeki evlerinin bahçesinde yetiştirdiği sebze ve meyveleri de sepetlere koyup dükkanın önünde satışa sunuyor… Dükkanın dışına asıp sergilediği şortlarla, tişörtlerle ilgilenen bir genç müşteriye; “Ay, bunlar şimdi çok moda” diyerek pazarlama yöntemlerine girişiyor… Kâh ağlıyor… kâh uyukluyor…oyalanıyor işte… Canlı günlerini gördüğü bu dükkanın eriyip yok oluşuna da tanık oluyor. Ve ölünceye kadar açık tutuyor dükkanı… Hatta o dükkanda ölüyor…
Boşaltılıp restore edildikten sonra kiraya veriliyor “Şekerci Dükkanı”.
Artık başka bir zamanın başka bir dükkanı olarak çalışıyor…
Muharrem Saka (Aralık 2020)