Basından: Ahmet Kahveci KÖY ENSTİTÜLERİ 80 YAŞINDA
Ahmet Kahveci, dünkü (17 Nisan) Kastamonu Gazetesi’nde “Köy Enstitüleri“ne ilişkin bir yazı yayımladı.
Bu yazının kimi bölümlerini sunuyoruz:
“Köy Enstitüleri, kapatılmalarının üzerinden uzun yıllar geçmesine ve unutturulmaya çalışılmasına karşın kendisinden sıklıkla söz ettiriyor. Özellikle eğitim çıkmazına saplanan ülkemizde son 30-40 yılda, tek kutuplu dünya düzeni sarmalında güncellik kazandı, yoğunlukla anımsanır oldu. Türk devrim sürecinde özel öneme sahip bu kurumlar; devrimci kuşakların yetişmesine büyük katkı sağlamış ve eğitimde büyük adımların atılmasına öncülük etmiştir.“
“1935’te Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, İsmail Hakkı Tonguç’u, vekâleten İlköğretim Genel Müdürü olarak atadı. Tonguç, 1936-1937’de Eskişehir-Çifteler, İzmir-Kızılçullu ile sonraki yıllarda Kırklareli-Kepirtepe ve Kastamonu-Göl Köy ‘eğitmen kursları’nı açtı. Bu kurslara askerliğini çavuş, onbaşı olarak yapan köylü gençlerden zeki olanlar alınıyor, 6 aylık kursta okuma-yazma, aritmetik gibi yaşamsal basit bilgiler öğretiliyor, köye eğitmen olarak gönderiliyordu. 1937’de Eskişehir ile İzmir’de, 1938’de Kırklareli, 1939’da da Kastamonu’da birer köy öğretmen okulu açıldı. Bu okullarla birlikte yurdun diğer bölgelerinde de açılan köy öğretmen okulları 17 Nisan 1940’ta çıkarılan 3803 sayılı yasa ile Köy Enstitüsü adını aldı. 1944’te sayıları 20 olan enstitüler, 1948’de 21 oldu. Yine 1944’te bu okullara öğretmen yetiştirilmesi amacıyla Hasanoğlan’da ‘Yüksek Köy Enstitüsü’ açıldı; ancak uzun ömürlü olamadı ve 1947’de kapatıldı.“
“Köy Enstitülerine alınan öğrenciler, köylü çocuklarıydı. Onlar burada aldıkları eğitimle Cumhuriyet aydınlanmasının neferleri ve öncüleri olacaklardı. Bu okulların açılış amacı, ezberci medrese anlayışından uzak, temel felsefesi işe göre eğitimdi ve seçkinci eğitimden halkçı eğitime geçmeyi içeriyordu. Eğitim, Atatürk’ün hedeflediği ‘akıl ve bilim’in yol göstericiliğinde yapılacak ve bu enstitüler aracılığı ile ‘Türk Rönesans’ı’ gerçekleştirilecekti.”
“Kuruluşundan günümüze uzanan zaman diliminde üzerinde en çok konuşulan, yazılar yazılan eğitim kurumları hiç kuşku yok ki Köy Enstitüleri oldu. Bu kurumlarda yetişenler, genç Cumhuriyet’e bağlı, Atatürk devrimlerini sahiplenen, birey olma bilinciyle sorgulayan, akıl ve bilim yolunu seçen aydınlık düşünceliinsanlardı.“
“Köy Enstitüleri, İkinci Dünya Savaşı koşullarında açılmıştı. Savaş sona erdiğinde, yeni bir dünya düzeni oluşmaya başlarken, aynı zamanda oluşan yeni düzen, dünyanın ABD emperyalizminin egemenliğine girmeye başladığı yıllardı. Türkiye’de bu süreçte ‘demokrasiye geçiyoruz(!)’ diye çok partili yaşama geçildi. Tüm karşıdevrimciler, gericiler, cumhuriyet karşıtları, siyasal İslamcı yobazlar ‘CHP, bu kurumlarda komünist yetiştiriyor, kızlarla erkekler birlikte yaşıyor, bebek düşürenler bile var’ diyerek halkın en can alıcı ahlak anlayışını etkili propaganda malzemesi olarak kullandı.”
“Köy Enstitüleri’nin kapatılmasındaki en temel neden, Türkiye’deki dışa bağımlı, güdümlü sınıfsal çelişkilerdi. Oysa bu kurumlar, yeni Türkiye için bulunmaz birer uygulamaydı. Bu uygulamadaki başarı Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’undur. Köy Enstitüleri’ne toprak ağaları, kasaba mütegallibesi, CHP içindeki kimi tutucu ve gerici gruplar, bürokrasinin yüksek kademesindeki kimi yöneticiler, kimi din adamları, dinci bezirgânlar, siyasal İslamcı yobazlar ile kimi solcu aydınlar (!) karşıydı. Bunların önemli bir kısmı DP’de yer almışlardı.”
“Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına ilişkin, Kastamonu Eski Milletvekili Sabri Tığlı belgeliğinden aldığım özgün anı, gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya sermektedir.
“Kinyas Kartal, Doğu Anadolu Bölgesi’nin ağalarından ve politikacılarındandır. Sabri Tığlı, bir gün kardeşinin evine gittiğinde, orada Kinyas Kartal’la karşılaşır. Yıl 1958’dir. ‘Ağa, sen bilirsin. CHP, Türkiye’ye komünizmi getirmek için mi kurmuştur Köy Enstitüleri’ni?’ diye sorar. Moskova Harp Akademisi mezunu toprak ağası yanıt verir: ‘Yok canım. Onlar komünizmi benim kadar bilmez. Bak ben sana bunun aslını anlatayım. Benim köylülerimin işlerini ilçe merkezlerinde benim adamlarım yapar. Benim köylülerim devlet kapısını bilmezler. Askere mektubu benim adamlarım yazar, gelen mektupları da benim adamlarım okur. Muhtarın kararlarını benim adamlarım yazar, doğum, ölüm kararlarını benim adamlarım doldurur. Ücretlerini de alırlar. Bu işler böyle sürerken, benim köylerimden ikisine Akçadağ Köy Enstitüsü çıkışlı iki öğretmen geldi. Altı ay sonra bu köyler bana biat etmekten çıktılar. Biz Doğulu ağalar oturduk, düşündük. Eğer bu Köy Enstitüleri on yıl devam ederse, Doğu’daki ağalık ölecek. Diyeceksin ki: ‘Sen köylülerin uyanmasını istemez misin?’ İsterim istemesine de ben sağlığımda ağalığımın öldüğünü görmek istemiyorum. İşte bunun üzerine biz Doğulu ağalar, Demokrat Parti ile pazarlık yaptık. ‘Köy Enstitüleri’ni kapatmaya söz verirseniz, oyumuzu size vereceğiz’ dedik. Söz verdiler, oyumuzu verdik, onlar da sözlerini tuttular, Köy Enstitüleri’ni kapattılar.”
“Köy Enstitüleri’ni,olmadık yol ve yöntemlerle kapatan-kapattıranlar, çağdaşlaşma yolundaki geleceğin aydınlık Türkiyesine yazık ettiler. Bugün acısını genç kuşaklar çekiyor, daha uzun süre de çekeceğe benziyor. Bunların kapatılmasını savunanların yandaşları, eğitim-öğretimden söz açıldıkça pişmanlıklarını dile getirip ‘ah vah!’ demekte, bu okullardan övgüyle söz etmektedirler.”
“Köy Enstitüleri’nde halkçı eğitimi yaşama geçiren Cumhuriyet’in devrimci kuşaklarını saygıyla anıyoruz.”
Ahmet Kahveci